3 Mayıs 2009

5 Haftada 8 Kilo Vermek İstemez Miydiniz?

Yaz günleri gelip geçene kadar her yerde göreceğimiz bu başlık; siz şuan bu satırları okurken bir gazetenin arka kapak güzelinin hemen altında yerini almış yada ciddi haberleri olan, ciddi adamların sunduğu, had safhada ciddi haber bültenlerinin hayvanlar alemi haberlerinden hemen önce kendine yer bulmuş olacak … “O istediğiniz bikiniyi giymeniz için kilo vermenin sırları”… “ Plajda karın kaslarınızla boy göstermeniz için sabahları yapmanız gereken 3 küçük egzersiz”… Hazır olun her şey yeniden başlıyor…

Şimdi bununla ilgili yazı yazmakta nerden çıktı diye düşünebilirsiniz; merak etmeyin buradan yaza hazırlık tüyoları verecek halim yok… Zaten benim ilgilendiğim kısım bu başlıklardan ziyade o hazırlandığımız yazın geliş kısmı…

Tanıyanlar bilir; mevsimler, aylar, hava durumu, gün, saat, gibi insanların haberdar olup sıklıkla kullandığı kavramlara pek yakın bir insan olamadım hiçbir zaman. Bir hayli derin olan saat algımın yamukluğu meselesine pek girmek istemiyorum hali hazırda dallanıp budaklanan bu yazıda. Ama durumun vahametini anlatmak için “bugün günlerden ne?” , “hangi aydayız” , “ gene yağmur yağarken ne biçim giyinmişim! Ya sahi biz bu mevsimde ne giyiyorduk ki?” cümleleriyle günlerimi geçirdiğimi söylemem yeterli olur sanırım. Yahu bir insan arabayı kırk yılda bir yıkatıp ta her seferinde yağmurun yağacağa düne denk getirmeyi başarır mı? Hiç mi buluttan havadan anlamaz efendim?... Ne diyeyim olmayınca olmuyor…

Sözün kısası ben şuana kadar yaz gelmiş kış geçmiş hiç fark etmeden yaşadım… Ama dedim ya şuana kadar diye; bu gün farklı bir şey oldu… Bu kez ben; ağaçlar, çiçekler, böcekler, arılar, kuşlar, ve en önemlisi etrafımdaki insanlarla beraber yazın gelmek üzere olduğunu zamanında fark etmeyi başardım… Ve buna “ufak olmamış erikler” , “göbeğinden kurtulmaya çalışan birkaç adam” ve “Fenerbahçe’nin sahili” vesile oldu…

Şöyle ki, her şey annemin sofraya olmamış o küçük erikleri akşam yemeğinin ardından getirmesiyle başladı… Ardından spor salonuna gittiğimde kış vakti ortalarda olmayan göbekli ağabeylerimizi, kasına kas katmak isteyen kardeşlerimi, ve hayallerindeki bikiniye sığmak için ter döken hanım kızlarımızı gördüm… Salondan çıkıp her daim gittiğim Fenerbahçe’ye vardığımda ise her şey apaçık ortadaydı… Sahile masalar kurulmuş insanlar bahçede oturmuşlardı…. O anda anladım yaz geliyordu….

Benim için zor olan işin bu fark etme kısmı sizin için pek önemli sayılmıyor elbette ama hepimiz için zor olan bölüm asıl şimdi başlıyor…

Mevsimlerin içinde en fazla özen ve emek isteyeni geliyor … Öyle kışa benzemez bu mevsim… Kışın insanlar hep meşguldürler… Üstlerinde kalın montlar; boynu, başı sarılı tipler önlerine bakarak hızlı adımlarla bir yere yetişmeye çalışırlar… O sırada etrafta olup bitene pek aldırış etmezler… Son bahar: anıları yad edip yazın bitişine mi üzüleyim yoksa onca işin gücün arasına mı dalayım ikilemiyle hızlı ve az biraz depresif biçimde geçerken bahar tam bir sarhoşluk dönemidir… Havalar hafif ısınınca insanları manasız bir mutluluk kaplar… Ama yaz öylemidir! Baharda soğuk havalardan kurtulduğuna sevinen bünye yaz gelmesiyle iyiden iyiye sıcağa alışmıştır. O şükran duygusu geçip gitmiştir yazın gelmesiyle… O manasız mutluluk yerini bilincli mutluluk arayışına bırakır. İnsanlar yazlarını güler yüzle geçirmeye odaklanırlar...

İşte sözün önemli kısmı şudur ki: - evet bende kabul ediyorum bundan önce okuduğunuz bölüm bir hayli gereksizdi - herkeslerin daha bir güzel daha bir yakışıklı olması gereken, mutlaka deniz kenarında bir yere tatile gidilmesi ve mümkünse oradan bir yaz aşkı edinilmesi elzem olan mevsim yaklaşmıştır efendim bilgilerinize arz ederim. Kimileri sever kimisi sevmez; ben karışmam ama tavsiyem odur ki hazırlıklı olun yaz kapıda… İlk kez zamanında fark etmişken paylaşayım dedim sonradan demedi demeyin…


Bu kadar mevsimlerden bahsedip ilk okul hayatımız boyunca duvarımızı süsleyen mevsimler panosunu anmadan edemezdim… Hemen buraya kondurdum bir tanesini...Özlemişim…


Şimdikiler biraz daha modern o eski tat yok gibi ama idare edicez…

Tekrar görüşmek dileğiyle... Sağlıcakla Kalın...

"168 saat için yazdığım bir yazı"

0 yorum:

Yorum Gönder

Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.